top of page

Söyleşi -  Ozan Naç: Uçuşa geçmeden önce...

 

Büyük ihtimalle onunla tanıştıysanız, benim gibi, yurtdışına çıkmadan hemen evvel, seyahat için puro alırken yada humidora yeni gelen bir marka yada vitola var mı diye bakarken kendisine denk gelerek olmuştur. Zaten o noktadan itibaren de, hem ilgi ve bilgisiyle, hem sohbetiyle size yardımcı olarak, bir dahaki sefer, alana uçuşunuzdan çok daha evvel gelmeniz için ilk sebeplerinizden biri oluyor. Şu bir iki cümleden sonra bile onu tanıyanların aklına herhalde gelen ilk isim olmuştur; Ozan Naç. 

 

1974 doğumlu Ozan Naç, bütün ailesi Alman pasaportu almaya hak kazanmış olsa bile, kendi deyimi "kazayla" Türkiye doğumlu olduğu için bu haktan mahrum kalmış eski bir futbolcu ve hatta eski bir şef. Türkiye macerası, futbol kariyeri, aynı eski bir futbolcu olan babası gibi, bir diz sakatlığı neticesinde istemeden de olsa son bulmasıyla başlıyor. Aynı yoldan geçen ve yine diz sakatlığı nedeniyle futbolu bırakan babasının nasihatıyla ve şart koşmasıyla, Almanya'da Toptan ve Perakende Satış eğitimini tamamlıyor. O zamanki koşulların da ön ayak olması ile, Duty Free'nin ve havalimanı işletmelerinin özelleştirme yıllarında bugün 15. yılını tamamladığı ve şu anda Yönetici olarak devam ettiği havaalanındaki kariyerine başlıyor. Zamanla, hem babasından da kaynaklı puroya olan ilgisi, araştırmacı yapısı, satış ve bilgi paylaşımı yetenekleriyle ön plana çıkarak Humidor kısmına geçiyor. Bu noktadan sonra da, hem kendi ilgisi, hem de pozisyonu gereği, puro ve puro kültürü - her ne kadar o puro kültürü tabirini çok doğru bulmayarak, yerine, hayattan zevk alma tabirini tercih ediyorsa da - hakkındaki bilgi dağarcığını genişlettikçe genişletiyor. Bu arada bu bilgilerini havaalanı dışında kişisel düzenlediği ve davet edildiği puro eğitim ve söyleşilerinde de paylaşıyor.

 

Ben de, bilginin güç olduğunu ve bu gücün paylaşıldığında arttığını vurgulayan Ozan Bey ile bir akşam buluşarak yine bizler için bir puro sohbeti yapmak istedim. O da beni kırmadı ve ortaya inanıyorum ki, sizin de aşağıda bir kısmını zevkle okuyacağınız dopdolu ve uzun bir sohbet çıktı.

el Lector(eL): Hemen konuya girmek gerekirse sizce Türkiye'de puro ve puro kültürü bugün nerede?

Ozan Naç(ON): Maalesef, puro Türkiye'de yüksek vergiden dolayı, resmi ithalatın çok az yada neredeyse hiç olmaması nedeniyle hiç iyi bir yerde değil. Piyasa, genelde kaçak getirilen ve/veya sahte puro ile dolu durumda. Kültür olarak da baktığımızda, dünyanın maalesef çok gerisinde, çünkü puro ülkemizde hala büyük ölçekte sadece bir statü göstergesi olarak kabul ediliyor. Halbuki, bütününde sigara içmekten daha ucuz bile diyebileceğimiz puronun, farklı şekilde algılanması gerektiğine inanıyorum. Puro tüttürmek bir dinginliktir, insanın kendisini dinlemesidir, bir statü değil hayattan zevk almanın göstergesidir. Hatta, puronuzu gözlerden uzak, size ait, keyif aldığınız bir yerde, tek başınıza, tüttürdüğünüzde, sizi götürdüğü yerler ve verdiği haz daha da inanılmazdır. Bir topluluk içinde tüttürmek istiyorsanız da, en doğrusu kimsenin puro kokusundan yada dumanından rahatsız olmadığından emin olduğunuzda tüttürmektir çünkü puro tüttürmek bir ritüel. Örnek vermek gerekirse, Zino Davidoff bile kendi purosunu tüttürmeden evvel etraftan mutlaka izin alırdı, çünkü ritüelinin başkaları için bir rahatsızlık olmasını ve neticede o ritüelin bozulmasını istemezdi. Böyle düşününce de puronun bir statü göstergesi olarak kabul edilmesi kadar yanlış birşey yok. Aksine, puronun, farklı statülerdeki insanların ortak bir noktası olarak, o statüleri ortadan kaldıran bir kültür olarak algılanması doğru olur.

 

eL: Peki bu bahsettiklerinizin ışığında Türk tüketicinin marka ve vitola tercihleri nasıl oluyor?

ON: İşte maalesef, yukarıda anlattıklarımdan dolayı, tercihler ezbere genelde yüzük kalınlıkları yüksek olan ve daha uzun vitolalar arasında. Davet edildiğim sohbet ve eğitimlerde katılımcılardan edindiğim izlenim alırken, tadından, vitola özelliklerinden çok, elde nasıl durduğuna bakılarak aldıkları. Bu da misal Romeo y Julietta Wide Churchill benzeri puroların tercih edilmesine sebep oluyor. Bunun yanında Cohiba da her zaman çok tercih edilen markalar arasında. Buna puro renginin koyu tercih edildiğinide ekleyebilirim.

 

eL: Peki sizin tercihleriniz nasıl?

ON: Küba markaları arasında Vegas Robaina ilk tercihim. Günlük genel kullanımda Famosos'u, uzun sürecek bir uğraşım olacaksa, mesela uzun bir film yada F-1 izleyeceksem, Don Alejandro'yu tercih ediyorum. Arkadaşlarımla içkili bir gece geçireceksek, hele de rakı tüketilecekse, rakının tadına eşlik edebilecek, Por Larranaga'nın Monte Carlo’su yada Davidoff’un Klasik Seri No.5’i gibi meyvemsi tatlara sahip vitolaları tercih ediyorum. Ayrıca günlük kullanım için Davidoff Nikaragua serisini ve Puro D'Oro serisini oldukça beğeniyorum.

 

eL: Hazır Nikaragua demişken, yeni dünya purolarını, Küba purolarına göre nasıl kıyaslarsınız? Blog'da da paylaştığım Cigar Aficionado ve Cigar Journal 2014 İlk 25 kıyaslamasında, Nikaragua puroları hem çeşit hem de puanlama olarak başı çekiyorlardı.

ON: Öncelikle ben dergilerin tabii ki ticari bir kaygısı olduğu için yaptıkları değerlendirmeler, tamamen objektiftir diyemiyorum. Neden? Basit... puanlamayı okuduktan sonra arka sayfayı bir açıyorsunuz, tam sayfa, bazen iki sayfa birden, değerlendirilip, yüksek puan alan puronun reklamı var. Şimdi burada ne kadar objektif kalınabilir, düşünüyorum. Ama benim her zaman savunduğum birşey var; herşeyden alın, herşeyi deneyip, tatmaya çalışın. Önyargılı davranmayın. Çünkü bugün hoşunuza gitmeyen yada ağır yada agresif vs. bulduğunuz bir puro, yarın damak tadınız değiştiğinde size farklı bir haz verebilir. O yüzden de alın bir defter, denediğiniz puroların özelliklerini ve tatlarını yazın. Sonra geri dönüp baktığınızda sizin karar vermenizi kolaylaştıracaktır.

eL: Piyasada bu kadar farklı ülkeden farklı marka, vitola puro varken bunları ve aralarındaki farkları bilen, bilmiyorsa da öğrenmek isteyen türk puro severler oranı ve karşılaştığınız profilleri nasıl? Bilerek mi tercih ediyorlar, yoksa ezbere mi?

ON: Yine katıldığım davet ve eğitimlerden edindiğim izlenimle, ilk olarak doğru ama kısıtlı olan bilgilerini kullanarak konuşuyorlar. Benim yaptığım basit bir deney vardır. Katılımcıya, puroyu koklar mısınız, diye sorarım. Çoğunlukla da puroyu ele alıp, dış sargı yaprağını boydan boya bir koklarlar. Halbu ki, puronun ayak kısmından, tek burun deliği kullanılarak koklanması gerekir, ki puronun kalbi olan dolgu yaprakların tadını, kokusunu alabilin. Zaten bu deney ilk etapta gelen hakkında deneyimsiz bir profil çizer.

 

Bir diğer profil de, sorsa da anlattıklarınızı beğenmeyenler. Hatta, bir keresinde benim için yanındakine "Amma da atıyor" diyene bile rastladım. Niye bizim içimizden de bunları bilenlerin, araştıranların çıkabileceğine inanmıyoruz? Üretici firmalar bu kadar eğitim veriyor, ben kendimi katılarak okuyarak geliştirdim ve geliştiriyorum. Niye bilemeyelim ki ve niye bildiğimizi paylaşmayalım ki.

 

Son denk geldiğim profil de, "Niye sordun"cular. Mesela Siglo II tercih eden katılımcıya nedenini sorunca, agresif bir "Niye sordun?" cevabı alabiliyoruz. Halbu ki, yine benim sormamdaki amaç, tüttürme profiline göre ona diğer marka ve vitolalardan önerilerde bulunmak. Ardından, "Meyvemsi tadı mı, arkadan hafif baharatın gelmesi mi hoşunuza gidiyor?" diye sorunca da, cevap sessizlik oluyor. Mesela, ben orada mesela benzer lezzette bir H.Upmann önerisinde bulunacağım. 

 

Bizim insamız maalesef, bence aslında bir cesaret göstergesi olan, "Bilmiyorum" kavramını pek kullanmıyor. Herkes mutlaka herşeyin en iyisini biliyor. Ama genelde bilgimiz okumanın aksine, kulaktan dolma. "Bilmiyorum" diyemediği için de sohbetten erken ayrılıyor. Lakin, edinebileceği basit bilgi bile vereceği kararı daha doğru kılacaktır. İnsanlar puroyu karizma için alıyorlar ama asıl karizma, güç, bence bilgide. O güç de, yani bilgi de, paylaşıldığında artar. Bilgi aynı zamanda farkındalık yaratır. Uzun yıllar tüttürdüğü puronun, edindiği bilgiler sayesinde neden hoşuna gittiğinin farkına varır. O zaman daha doğru seçimler yapmaya başlar.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

eL: Peki, sizce Türkiye'de  hem puro hakkında bilgi alış verişi yapabileceğimiz, aynı zamanda puro satışının olduğu bir La Casa del Habano yada Davidoff açılır mı? Zamanında açılan mağazalarının kısa süre sonra kapanma sebepleri neydi?

ON: Eskiden açılan mağazaların açılması, biraz bölgesel pazar yoklamasıydı diye düşünüyorum. Tabii ki kapanmalarında ağır vergiler de çok rol oynadı. Bu vergi yükünün devam etmesi de maalesef benzer mağazaların açılmasının önünde bir engel teşkil ediyor. Zaten, şu anda puroya para verebilen kesim, kısa aralıklarla yurt dışına çıkış yapan ve buralardan da daha uygun fiyatlara puro temin edebilen insanlardan oluşuyor. Bu sebeplerden dolayı da yeni bir mağaza açılması, prestij için olmadığı sürece, bence yakın gelecekte zor olacaktır.

 

eL: Son olarak da puro ve kadınlar? Sizce tercihleri nasıl olmalı, bir kuralı var mıdır?

ON: Kadınların, ilk etapta puroya başladıkları zaman, Panatelas benzeri yüzük kalınlığı dar olan purolar tüttürmeleri gerekir gibi, aslında, pek de doğru olmayan bir algısı var. Halbu ki, kadınlar da, yeri geldiğinde bir Robusto, bir Double Corona tüttürebilirler. Bunun biraz cinsellikle alakalı yanlış bir algılama olduğu kanısındayım. Bence kadınlar da, erkekler gibi her vitola puro tercih edebilirler, etmelidirler de. Hatta Partagas, Bolivar gibi gövdeli puro tüketen kadın misafirlerim de vardır. Böyle bir kural olmuş olsaydı, bunu ilk bozan sabah kahvesini Panatelas ile içen Zino Davidoff olurdu.

 

eL: Son olarak eklemek istediğiniz birşey var mı?

ON: Son olarak puroyu seven, hayattan keyif almayı seven insandır. Hayattan keyif alın, kahvenizi içmeyin, keyfini sürün, puronuzu tüttürmeyin, keyfini sürün, şarabınızı, viskinizi içmeyin, keyfini sürün. Kısacası tüketmekten kaçınıp, hayatınızın keyfini çıkartın.

 

Yukarıda konuştuklarımız dışında Ozan Bey ile puroyla yemek yada içecek uyumu, puro tarihi ve dünyada puronun yeri dahil puro hakkında uzun soluklu bir sohbet yaptık. Sohbet koyulaştıkça, aynı bir bilgi okyanusunun kıyısında geziniyormuşum hissi yarattı bende. Dolayısıyla puro üzerine keyifli ve kaliteli bir sohbet etmek ve daha fazla bilgiye ulaşmak isterseniz, Ozan Bey'e kendi Facebook’undan(OZAN BARIŞ NAÇ) veya email adresinden(ozanbaris.nac@hotmail.com) mutlaka ulaşın derim. 

Ozan Bey'e tekrar beni kırmayıp, zaman ayırdığı için teşekkür ediyorum. 

 

Herkese keyifli tüttürmeler...

bottom of page